Taşköprü
Adana Taşköprü: Asırlara Meydan Okuyan Miras
Seyhan Nehri’nin sularını sessizce selamlayan, Adana’nın kalbinde zamana direnen bir abide gibi yükselen Taşköprü, yalnızca bir yapı değil; Anadolu’nun kadim mühendislik birikiminin, Roma’nın mirasının ve Türk-İslam medeniyetlerinin izlerini taşıyan kıymetli bir kültür varlığıdır. Günümüzde hâlâ ayakta olması, bu yapının sadece taş ve harçtan ibaret olmadığını, içinde bir medeniyetin ruhunu barındırdığını gösterir.
Tarihin Taş Üzerindeki İmzası
Taşköprü’nün geçmişi Roma dönemine uzanır. Milattan sonra 2. yüzyılın ilk yarısında, büyük ihtimalle Roma İmparatoru Hadrianus devrinde (MS 117–138) inşa edilmiştir. Bazı kaynaklara göre ise köprü, MS 384 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatoru I. Theodosius döneminde, mimar Auxentius tarafından yapılmıştır. Bu noktada tarihî bilgiler farklılık gösterse de, köprünün Roma kökenli olduğu konusunda genel bir mutabakat vardır.
Bu köprü, antik çağlardan günümüze kadar ulaşan nadir yapılardandır. İnşa edildiği günden bu yana Adana’nın hem ticari hem de sosyal hayatında birleştirici bir unsur olmuştur. Günümüzde hâlâ kullanılan nadir Roma köprülerinden biri olması, onu dünya çapında önemli bir yapı hâline getirir.
Mimari Yapısı ve Malzeme Özellikleri
Taşköprü’nün mimarisi, Roma mühendisliğinin zarafetle gücü birleştirdiği örneklerden biridir. Toplam uzunluğu 310 metre, genişliği ise yaklaşık 11 metre civarındadır. Köprü, Seyhan Nehri’nin iki yakasını 21 kemerle birleştirmekteydi; ancak günümüzde yalnızca 14 kemer görünür durumdadır. Diğer kemerler zaman içinde toprak altında kalmıştır.
Yapımında kullanılan malzemeler arasında tüf taşı, mermer ve çeşitli devşirme malzemeler bulunur. Her biri o dönemin işçilik anlayışını ve estetik zarafetini yansıtan kemerler, aynı zamanda yapının dayanıklılığını da sağlamaktadır.
Yüzyıllar İçinde Geçirdiği Onarımlar
Böylesine köklü bir yapının tarih boyunca çeşitli medeniyetlerce onarılması kaçınılmaz olmuştur. İlk kapsamlı onarımlardan biri Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yapılmıştır. Daha sonra Emevî Halifesi II. Velid döneminde (MS 742) yenilenmiş ve bu süreçte köprü “Cisr el-Velid” adıyla anılmıştır.
Abbâsîler, Selçuklular ve Ramazanoğulları döneminde de çeşitli bakım ve restorasyonlar geçiren köprü, Osmanlı döneminde 1713 yılında Sultan III. Ahmed zamanında ve 1847’de Sultan Abdülmecid devrinde yeniden onarılmıştır. Her bir dokunuş, köprünün hem tarihî hem de teknik kimliğine farklı bir katman kazandırmıştır.
Bugünkü Durumu ve Şehirle Olan İlişkisi
Uzun yıllar boyunca araç trafiğine açık olan Taşköprü, 2007 yılında alınan kararla yalnızca yaya geçişine açılmıştır. Bu sayede hem köprünün korunması kolaylaşmış hem de halkın kültürel mirasa olan ilgisi daha da pekişmiştir. Günümüzde köprü, sadece bir ulaşım noktası değil; aynı zamanda kültürel etkinliklerin merkezi, fotoğraf tutkunlarının vazgeçilmezi ve Adana’nın simgesi hâline gelmiştir.
Adana’ya gelen her ziyaretçi, bu köprüde yürüyerek geçmişle bugünü adımlarında birleştirir. Gün batımında Seyhan Nehri’nin suları üzerinde yankılanan tarihin sesi, bu köprünün sadece taşlardan değil; anılardan, hikâyelerden ve köklü bir medeniyetin izlerinden oluştuğunu gösterir.
Taşköprü, bir şehirden daha fazlasını anlatır; o, bir medeniyetin taşı, suyu ve iradesidir.
Roma’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bu yolculukta ayakta kalabilmesi, yalnızca bir mühendislik başarısı değil; aynı zamanda bu milletin tarihine sahip çıkma iradesinin bir göstergesidir.